6 Mart 2014 Perşembe

Dostlar Başına



Sevgili dostlarım merhaba! Aman nazar değmesin ama yine her şey yolunda. Bundan birkaç yıl önce bayan bir yönetici vardı çalıştığım okulda. Aman ne kaprisliydi  anlatamam. Psikolojik sorunları vardı, onları bize de bulaştırmaya çalışıyordu. Ne çektim o kadından bir Allah bir de ben bilirim. Böyle yönetici düşman başına!
Şimdiki yöneticilerim erkek, ikisi de melek! Son derece anlayışlı ve nazikler.  Oluşabilecek problemlerin önlemini önceden alıyorlar. İyi niyetle hareket ediyorlar ve öğretmenlerini koruyorlar, destekliyorlar, sahipleniyorlar. Bugüne dek beni hiç kırmadılar. Sağlık konusunda son derece hassas bir müdürümüz var. Keşke gideceğim her okula idarecilerimi de taşıyabilsem! Yani benim idarecilerim dostlar başına!
Bir gün yollarımız ayrılsa bile (ayrı düşmeye korkuyorum) idarecilerimi saygıyla anacağım ve bayramlarda, özel günlerde arayacağım! İyi ki varlar, iyi ki bizim okulumuzdalar.  Allah on bin defa razı olsun! 

















Müsait Olunca Beni Sever misin Anne?



İçeri  girer girmez neşeyle bağırdı: "-Anne, biliyor musun bugün okulda ne oldu?"
"-Görmüyor musun? Telefonda konuşuyorum."
Herkesin sevdiği şey birbirine benzemiyordu. Annesi telefonu, babası arabayı seviyordu. Her şey erteleniyordu, telefon ve araba söz konusu olduğunda...
Bir de eve misafir gelecek oldu mu kendisine hiç yer kalmıyordu. Nerelere gitseydi? Annesi kapattı telefonu.
Mutfaktan tencere sesleri geliyordu, koşarak yanına gitti: "-sana yardım edeyim mi dedi en sevimli halini
takınarak. Annesi manalı manalı baktı: "- Hayırdır, bir yaramazlık mı var? Bak bir de seninle uğraşmayayım. Çok yorgunum zaten." Yorgunluk nasıl bir şeydi? Bazen elinde oyuncağıyla uykuya daldığında anneannesi oyuncağı yavaşça elinden alır: "-nasıl yorulmuş yavrucak, uykunun gül kokulu kolları sarsın seni" diyerek alnına bir öpücük konduruverirdi. 
Yorgunluk gül kokulu bir uykuya dalmaksa eğer neden annesi kendisiyle böyle kızgın kızgın konuşuyordu?
"-Anneciğim, yorulduğun zaman gül kokulu uykulara dalarsın, anneannem öyle söylüyor."
"-Uykuya dalayım da gül kokuları eksik kalsın, yorgunluktan ölüyorum."
Bu sözcükten nefret ediyordu "yorgunum, yorgun olduğumdan, böyle yorgunken..."
"-Anneciğim sen yorulma diye..." 
"-Yemekte konuşuruz çocuğum, bankada işler yetişmedi. Baban gelene kadar bunları bitirmem lazım. Haydi sen oyna biraz." 
Hani siz yoruluyorsunuz ya...Eee... Ben de oynamaktan yoruluyorum. Ne yapayım bilmem.
Yapılmaması gerekenleri biliyordu da büyükler, yapılması gerekenleri hiç  bilmiyorlardı. Işıklar söndü birden.
Annesi öfkeyle söylenmeye başladı. "-Mum da yok" diye diye karıştırdı dolapları el yordamıyla. 
Çocuk sırt üstü yatıp anneannesinin köyünü düşündü. Gaz lambasının ışığında deli tavşan masalını anlatışını.
Deli tavşanın duvardaki aksini getirdi gözlerinin önüne. Anneannesi gibi iki elini birleştirip işaret parmaklarını yukarı kaldırarak tavşan kafası yaptı. "- Bak deli tavşan" diyerek parmaklarını oynattı. Yoldan geçen arabaların farları duvardaki tavşana yol açtı. Tavşan alabildiğine hür dolaştı sağda solda. Otlarla, kuşlarla konuştu. Sonra yorgun düştü. Duvardaki görüntü minik avuçların açılmasıyla kayboldu. Kolu yavaşça kanepeden aşağı sarktı. Sonra ışıklar geldi. Kadın, çocuğun hiç konuşmadığını fark etti. Birden kanepeye koştu. Küçücük dizlerini karnına doğru çekerek uykuya dalmıştı. Masanın üstündeki dosyalara baktı iğrenerek. Dindirilmez bir pişmanlık doldurdu içini. Uyandırmaktan korka korka küçük alnına bir öpücük kondurdu. Çocuk sanki bir ipucu bekliyormuşçasına aralanan gözleriyle mırıldandı: "-İşin bitince beni sever misin anne" dedi. 
Kadın, sevilmek için randevu alan çocuğuna bakarak sabaha kadar ağladı. 

*Lütfen sevgimizi yarınlara ertelemeyelim.
*Kendimizi hayat  telaşına kaptırıp sevdiklerimizi ihmal etmeyelim. 
*Unutmayalım ki yaşamın en güzel yanı sevgidir.
*Unutmayalım ki yarın kimseye vaat edilmemiştir.